12 Temmuz 2014 Cumartesi

maybe

Belki de her şeyin saniyelerle olmasını istemek garip. Kim bir anda karşınıza çıkıp iç dünyanızı ele geçirebilir ki? Paraşütle atlayarak adrenalinden ölmek varken, kim başka şeyler yerleştirir bilinçaltınıza? Bir anda sizi incitmekten korkarcasına, narince elinizden tutup, hiç bilmediğiniz diyarlara götürür. Balkonda rüzgar teninizi okşarcasına eserken, bir kadeh şarap yudumlarken arkanızdan yaklaşıp, sıcak soluğunu ensenizde hissedeceğiniz şekilde sizinle yıldızları seyreder. Şefkatini bedeninizin her kıvrımına hissettirir, iliklerinize kadar. Gözlerinizin içine baka baka bedeni sizin için ateş gibi yanarken, dudaklarını saatlerce dudaklarınıza kenetler. Tüm gece bedenleriniz birbirini arzulayıp durur. Varolan tüm heyecan yer etmiştir beyninize, kalbinize. En anlamlı huzur göğsüne uzandığınızda saçlarınızı okşayarak size bir şeyler fısıldamasıdır. Dudaklarından dökülen her kelime ezberinizdedir. Dudaklarının her aldığı şekil, en ufak kıvrımları bile. Sadece o dokunduğunda cayır cayır yanar bedeniniz. Tüm hücrelerinizin yaşadığını o zaman anlayabilirsiniz. Dudakları dudaklarınızdayken aslında ne kadar güçsüz olduğunuzu fark edersiniz. O bir gecenin bitmemesi lazımdır aslında. Sabah olunca sırf yanınızdan ayrılmasın diye ona yolları göstermemelisiniz. Bilmesin nasıl gideceğini. Korksun. Korkar o da aslında ama size belli etmez. Ki o gitmese bile biter bir şekilde o heyecan. Kesinlikle biter. Ya da siz bitirirsiniz. Tüketirsiniz. Bezdirirsiniz. Onu incitip, içindekileri öldürmek için gereken ne varsa yaparsınız. Fazlasıyla. Asıl ondan sonrası mesele. Sabahları acı içinde kıvranarak uyanmak. Özlemek. Kanser hücresi gibi o özlemin git gide artarak vücuda dağılması. Her nefeste ayrı bir acı çekmeye başlamak. İnanın kolay. Çok kolay. Saniyelerle bir insana taparcasına aşık olmak da arkanıza bakmadan ondan kaçmak da kolay.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder