15 Temmuz 2014 Salı

Garip

aslında değer anlama anlayışınız. Elinizden kayıp giderken çaresizce seyrettikten sonra başkasının kollarında onu görünce fark ettiğiniz şey. Acı diye nitelendirdiğiniz ama aslında içinizin zerre acımadığı şey. Alışkanlığı, sevmek diye nitelendirdiğiniz şey. Sahi ne o hissin tam adı? Size verilen kalbi oyun hamuru gibi mıncıklayıp, sıkıp ortalık yerde bırakıp, kalbin kuruyup taş gibi olmasını seyrettiğiniz şeyin adı ne? Kusura bakmayın bazen sadece sevmek yetmiyor. Keşkelerle yaşanır hale gelebiliyormuşsunuz değil mi? Ne oldu şimdi? Elinizdeyken düşünme yetinizi kullanamadınız mı? Kaybettikten sonra inci tanesi olduğunu mu anladınız yoksa? Sizinki ne biliyor musunuz? Hani birini her gün görürsünüz, sanki size hep çantada keklik gibi gelir ya, sırf o yüzden de düşünmez, aklınıza bile getirmez, ilgilenmezsiniz ya. O gider bir ton hayal kurarken, ona göre rengarenk size göre bomboş hayaller tabii. Umursamaz bir edayla ama umursuyor görünümü verip “hatta bunu bunu da yaparız” dediğiniz hayaller varya hani. Onu düşüncesi bile mutlu ederken, sizin zerre içinizi titremeyen hayaller. O hayalleri başka biriyle gerçekleştirdiğini görünce içinizi pişmanlık mı kaplayacak, nefret mi? Sizi kirpiklerinizden, saç telinize kadar sevdiğini gördüğünüz halde canını yakmaya devam edeceğiniz bir insan daha bulabilecek misiniz? Ya da her incitip, hırpalamanıza rağmen ellerinizi tutmasını bekleyen, aylar geçmesine rağmen direkt sarılmak yerine “sarılabilir miyim?” diye soran birini bulabilecek misiniz şimdi? Sırf ilgi gösterip, zaman ayırın diye kavga çıkartan birini bulabilecek misiniz peki? Avuçlarınızın arasından kayıp gittiğinde, aklınıza gelebildikçe en azından yakabiliyor mu canınızı şimdi o bir zamanlar duvardan duvara vurduğunuz insan? Siz bilemezseniz, illa çıkar değer bilen birileri. Anlamasanız da bir insanın sevdiğini bilmesi başkadır, iliklerinde duyması başka.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder